Hades, Yunan mitolojisinde ölülerin ve yeraltının tanrısıdır. Olimpos Tanrıları’nın en gizemlisi ve belki de en çok yanlış anlaşılanıdır. Kronos ve Rheia’nın çocuklarından biri olan Hades, Zeus ve Poseidon’un da kardeşidir. Hades çoğunlukla ölümle ilişkilendirilse de kendisinin asıl rolü yeraltı dünyasının düzenini sağlayıp insanların ölümden sonraki hayatta adil bir şekilde yönetilmesini sağlamaktır. Bu yönüyle Hades “ölüm tanrısı” olmakla beraber evrendeki düzenin önemli bir koruyucusudur. Hades aynı zamanda madenler gibi yeraltı zenginliklerinin de tanrısıydı.
Hades’in Doğumu ve Büyük Savaş
Doğduğunda Hades, kendisinden önceki diğer 4 kardeşi gibi babası Kronos tarafından yutuldu. En küçük kardeş Zeus gelip onları kurtardıktan sonra tanrılar ve Titanlar arasında Büyük Savaş başladı. Savaşı Tanrılar kazanıp Titanları yerkürenin en derinlerine, Tartaros çukuruna tıktılar. Savaşta Tanrılar’ın yanında yer alan tek gözlü dev Kikloplar, Hades’e onun görünmez olmasını sağlayan bir miğfer hediye ettiler.
Savaştan sonra 3 erkek kardeşin -Zeus, Hades ve Poseidon- kozmosu aralarında paylaşmaları gerekiyordu. Bunun için bir kura çektiler ve kura sonucunda Hades yeraltında, Zeus gökyüzünde ve Poseidon ise denizler üzerinde hakimiyet kurdu.
Hades, bundan sonra “gölgelerin kralı” ydı. Yeraltının kapılarını sürekli kapalı tutardı ki hiçbir ruh ışığa yani yeryüzüne kaçamasın. Yeraltı krallığında kalırken yukarıda ve Olimpos’ta dönen hiçbir şeyden haberi olmazdı. Sadece sürekli gördüğü ölülerin ve ruhların rivayetlerini ve konuşmalarını dinlerdi bazen. Fakat Dünya’yı 3 kardeş eşit paylaştığından istediği zaman yeryüzüne çıkabilirdi.
Hades, en acımasız ve vahşi tanrı olarak tasvir edilirdi. Bu yüzden ölümlülerin en çok nefret ettiği tanrıdır. Ama ondan yardım istediklerinde dizüstü çöküp ellerini yere vurarak ona dua etmekten de çekinmezlerdi. Sevilmese bile yeraltındaki iktidarını koruyordu. Gücünün simgesi olarak tıpkı Hermes gibi bir asası vardır elinde. Bu asayı kullanarak ölenlerin ruhlarını yeraltına getirirdi.
Hades ve Persephone
Hades, yeraltı kralı olduktan sonra diğer tanrılar gibi bir gelin istedi. Sonrasında Demeter kızı Persephone’ye aşık oldu. Tanrıların kralı Zeus da bu durumu onaylar. Tanrıçanın bu duruma karşı çıkacağını bilse de, her ne kadar istememesine rağmen buna göz yumar.
Yeraltı tanrısı Hades, bir gün Persephone’yi kaçırmak için o derin mahzenlerinden çıkıp Truva yakınlarındaki Eleusis’e gider. Daha doğrusu en genel yargı budur çünkü konu hakkında görüş ayrılığı vardır: Diodoros ve Cicero Sicilya’daki Pergusa Göl’ünde olduğunu, Strabon da olayın Mysia’da yaşandığını söyler. Burada Demeter kızı ve bahar tanrıçası Persephone, çayırda çiçeklerle oynamaktadır. Burada çeşit çeşit çiçek vardı: sümbüller, güller, çiğdemler, süsenler, menekşeler… Persephone burada dolaşırken diğerlerinden farklı bir çiçek gördü: harika, ışıldayan ve çok güzel kokan bir çiçekti bu. Beğenmemek elde değildi. Kökünden yüzlerce çiçek daha çıkıyor, bakması bile huzur veriyordu insana. Persephone’nin bilmediği şey ise bu çiçeğin bir tuzaktan ibaret olduğuydu. Persephone çiçeği almak için iki eliyle uzandığında düştü. Fakat yer derinleşti ve yeraltına doğru esnedi. Ve Persephone düşmeye devam etti. Hades’in at arabasına gelene kadar. Hades’in altın kaplamalı, gölgelerden siyah olan 4 ölümsüz atın çektiği arabası. Acımasız tanrı Persephone’yi yakaladı ve onu krallığına doğru götürdü. Persephone, atabildiği en tiz çığlığı attı. En yüce olana, Zeus’a haykırdı kurtuluşu için. Ama onu duyacak kimse yoktu.
Demeter’in Arayışı
O gece bereket tanrıçası Demeter’in kalbi sızladı. Kızının yokluğunu hissetmişti adeta. Saçındaki örtüyü ve omzundaki pelerinleri attı, günlerce yas tuttu. Üzüntüden meşhur tanrı yiyeceği ambrosia ve nektarı tadamadı, yaşam enerjisi tükeniyordu resmen. Sonra kraliçe, kızını aramaya başladı. Düz ovalarda, amansız dağlarda, bütün vahşi denizlerde aradı kızını. Ama hiçbir ölümlü veya ölümsüz ona gerçeği söylemek istemiyordu. Korkuyorlardı belki de Demeter’den. Normalde sadık yardımcıları olan kuşlar ona hiçbir doğru haber getirmedi.
Günlerce dolaştıktan sonra o onuncu hayırsız günün şafağında elinde bir meşale ile Hekate’yle karşılaştı. Hekate ona onun kalbinin kimin yüzünden kederle zehirlendiğini, güzel kızı Persephone’yi kimin kaçırdığını sordu. Kraliçe Demeter cevap vermedi. Hekate onu teselli etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Sonra birlikte yeryüzünün bekçisi Helios’ yani Güneş tanrısına doğru uçtular.
“Helios, eğer bir kez olsun söz veya eylemimle kalbini ve ruhunu neşelendirdiysem, tanrıça olduğum halde beni hiç dikkate alır mısın? Verimsiz havadan geçerek, vücudumun tatlı filizi ve güzel görünümlü, vahşice yakalanmış biri gibi doğurduğum kızımın heyecan verici çığlığını duydum; ama gözlerimle hiçbir şey görmedim. Ama sen eğer onu bir yerde gördüysen, bana doğruyu söyle çünkü sen, ışınlarınla tüm yeryüzüne ve denize bakan parlak üst havadan aşağıya bakıyorsun. Hangi tanrı veya ölümlü insan onu benim ve onun iradesine karşı vahşice yakaladı ve böylece kaçtı?” diye sordu Demeter. Gözlerindeki umudun sönmek üzere olduğunu görebiliyordu Güneş tanrısı. Ona yardım etmek zorundaydı. Şöyle cevap verdi:
“Demeter, sana gerçeği söyleyeceğim; çünkü kızın için duyduğun kederden dolayı sana büyük saygı ve acı duyuyorum. Ölümsüz tanrılardan hiçbiri suçlanamaz, sadece onu babasının kardeşi Hades’e, karısı olarak adlandırılması için veren Zeus suçlanabilir. Hades onu yakaladı ve arabasıyla sis ve kasvet diyarına götürdü. Yine de tanrıça, yüksek sesle ağlamayı bırak ve boşuna öfkeni amansızca sürdürme: Hades, senin öz kardeşin ile aynı soydan geldiği için, ölümsüz tanrılar arasında çocuğun için uygunsuz bir koca değildir: ayrıca, onur adına, ilk paylaşım yapıldığında aldığı üçüncü paya sahiptir ve aralarında yaşadığı kişilerin efendisi olarak atanır.”
Helios bu açıklamanın Demeter’i bir nebze olsun rahatlatacağını düşündü. Fakat Güneş tanrısı pek iyi empati yapamıyordu anlaşılan: Bereket tanrıçası bu sözlerden sonra Zeus’a o kadar çok öfkelendi ki kısa süre sonra yapılan Olimposluların toplanmasına katılmamaya karar verdi. Kızını tekrar göreceği ana kadar o güzel Olimpos’a gitmemeye ve bu topraklardan meyve çıkarmamaya yemin etti.
Sorunun Çözümü
Bunun üzerine bir kıtlık süreci çıktı. Demeter’in izni olmadan hiçbir meyve büyümüyor, hiçbir ekin baş vermiyordu. Bu duruma göklerin tanrısı Zeus’un müdahale etmesi gerekiyordu. Hemen Persephone’yi geri vermede Hades’i ikna etmesi için Hermes’i görevlendirdi. Hermes’in planına göre Erobos’a gidip Hade’in Yardımcılarını güzel sözlerle ikna ederek Demeter’in öfkesinin bir nebze dinmesi için Persephone’yi görmesi sağlanacaktı. Hermes Hades’in yanına ulaştığında ona şöyle dedi:
” Yardımcılar, ölülerin hükümdarı! Baba Zeus, asil Persephone’yi Erebos’tan çıkarmamı emrediyor. Tanrılar, annesinin onu gözleriyle görmesi ve ölümsüzlere olan korkunç öfkesini dindirmesi için; çünkü şimdi korkunç bir eylem planlıyor, zayıf toprak doğumlu insan kabilelerini yok etmek için tohumları toprağın altında saklıyor ve böylece ölümsüz tanrıların onuruna son veriyor. Çünkü korkunç bir öfke besliyor ve tanrılarla düşüp kalkmıyor, ancak Eleusis’in kayalık kalesinde ikamet ederek, güzel kokulu tapınağında uzakta oturuyor. “
Ölülerin hükümdarı Hades bunları duyduktan sonra Zeus’a itaat etmekten başka çaresi olmadığını anlar. Ama gerçekten sevdiği Persephone’yi Demeter’e vermek istemez. O yüzden onu yanına çağırıp konuşur. Demeter’e gittiğinde yüreğinde ona karşı şefkat taşımasını söyler Persephone’ye. ” Çünkü ben sana layık bir koca olacağım” der. “Burada kalırsan, ölümsüz tanrılar arasında yeraltında en çok söz hakkına sahip kişi olacaksın.” Persephone bunları duyduğunda gerçekten mutlu oldu. Bu sırada Hades ona bir nar tanesi yedirdi. Yeraltının kuralı bellidir: Burada bir şey yersen hep geri dönmek zorundasındır. Bunu bilmeyen saf Persephone nar tanesini yedikten sonra annesinin yanına döner.
Demeter kızına kavuştuğu anda telaşla ona yeraltında bir şey yiyip yemediğini sorar. Persephone korkarak cevap veremez. “Çünkü eğer tatmadıysan, o korkunç yerden geri döneceksin ve mutlu bir şekilde Olimpos’ta yaşayacağız. Ama tattıysan, her yılın üçte birini o yerde geçirmek zorunda kalacaksın. Söyle bana, o artniyetli tanrı Hades sana nasıl hileler yaptı?” dedi Demeter. Persephone tüm gerçekleri açıkladı.
Olay Zeus’a gidince Persephone’un mevsimlerin üçte birini Yeraltı Krallığı’nda geçirmesine, bahar yükseldiğinde ve çiçekler açtığında ise annesinin yanına, yeryüzüne dönmesine karar verildi. Tanrının emri buydu. Demeter bunu kabul etmek zorunda kaldı. Ve Persephone, Yeraltı Kraliçesi olarak hayatına devam etti.
Hades ve Ölülerin Yargılanması
Büyük Savaş kazanılıp da Kozmos 3 tanrı arasında paylaşıldığı dönemden beri uygulanan, ölülerin dünya hayatında yargılanmasını sağlayan bir sistem vardı. Bu sistem, günümüzdeki İbrahimi dinlerin cennet-cehennem sistemine benzetilebilir: Hayatını iyi ve güzel geçirmiş insanlar sonsuz mutluluğa ermek üzere Kutsanmış Adalar’a, haksızlıkla ve dinsizlikle geçirmiş olanlar da acıya ve cezalara çarptırılmak üzere Tartaros zindanlarına gider. Ünlü Yunan filozof Sokrates’in anlatılarına göre Olimpos Tanrılarının babaları Kronos’tan devraldığı bu sistemde insanlar, hayatlarının son gününde yine insan olan yargıçların önüne çıkıyorlar; yargıçlar da onları tiplerine ve o son günde ne yaptıklarına göre cezalandırıyor veya ödüllendiriyordu. Zeus başa geçtikten sonra bu durumun adil olmadığını gördü ve hemen düzeltilmesi gerektiğini fark etti. Bundan sonra Hades’in ve Kutsanmış Adalar’dan gelen gözetmenlerin kararına göre insanlar öldükten sonra yargılanacak, tamamen çıplak ve süssüz bir şekilde yapılacak ve yargıçlar da ölü olacaktı. Bu yargıya göre ruhlar yeraltı dünyasının farklı alemlerine gönderilir: erdemliler için Elysian Çayırları, sıradan insanlar için Asphodel Çayırları ve kötüler için Tartaros zindanları. Yeraltı Dünya’sına 3 yargıç atandı: Zeus’un oğulları Minos, Rhadamanthys ve Aiakos. Asya’dan gelenler Rhadamanthys tarafından yargılanacak, Avrupa’dan gelenler ise Aiakos tarafından. Kararsızlık durumunda son yargıyı ise Minos belirleyecekti.
Minthe
Hades’in sevdiği bir diğer kız da Minthe’ydi. Minthe, Elis’teki Mintha Dağı’nda yaşayan bir su perisiydi. Belli ki biraz kibirli bir periydi çünkü Hades’le evlendiğinde kendisinin Persephone’den daha güzel ve asil olduğunu iddia ediyordu. Persephone çok sinirlendi ve onlar tartışırken Demeter araya girdi ve Minthe’yi “ayaklarının altına alarak” zayıf bir ota dönüştürdü. Bu otun adı nane bitkisidir.
Leuke
Hades Okeanos kızı Leuke ile de evlendi. Leuke öldükten sonra Hades onu Elysian Çayırları’nda bir beyaz kavak ağacına dönüştürdü. Hades beyaz kavağı kutsal kabul ediyordu.
Yıllar sonra Herkül Akheron kıyılarında, Thesprotia’daki nehirde yetişen beyaz kavağı buldu. Bu yüzden Homeros bu ağaca Akherois adını verir.
Orpheus
Müzisyen Orpheus’un karısı Eurydike bir yılan ısırığından dolayı vefat eder. Orpheus çok sevdiği karısını kurtarmak için çaresizce yeraltı dünyasına gitmek ister. Orpheus’un hüznünden ve ikna edici müziğinden etkilenen Hades ve karısı Persephone, onun Yeraltı Krallığı’na girmesine izin verirler. Yeraltında Orpheus’un çaldığı ezgilerden herkes etkilenir ve ona yardım etmeye çalışır. Hades karısını yeryüzüne tek şartla çıkarabileceğini söyler: İkisi de buradan çıkana dek birbirine bakmamalıdır. Fakat Orpheus itaatsizlik eder ve yukarı çıkarlarken karısını son bir kez görebilmek için onun gözlerine bakar. Onu sonsuza dek kaybeder.
Herkül ve Kerberos
Herkül’ün On İki Görev’inden sonuncusu, yeraltı dünyasının bekçiliğini yapan üç başlı köpek Kerberos’u Atina’ya getirmekti. Çeşitli kişilerin ve Hermes ve Athena gibi tanrıların yardımını alan Herkül, Kerberos’u bulmayı başarır. Onu yeryüzüne getirme konusunda Hades ve Persephone’den onay alan Herkül, hazır gelmişken Hades’in cezalandırarak zincirlediği kahraman Theseus’u de o sihirli zincirlerinden kurtarır. Atina ‘ya Kerberos’la geldiğinde Hades’i alt etmiş bir kahraman olarak görülür.
Mitoloji Sitesi Bir mit